Tuğra Restaurant/ Çırağan Palace Kempinski

Yazdır, e-Posta

Eğer kendinizi kısa bir süre için bile olsa Osmanlı Sarayında bir sultan gibi hissetmek isterseniz muhteşem bir boğaz manzarası eşliğinde Osmanlının ihtişamını en iyi yansıtan, Çırağan sarayınının birinci katında yer alan esşiz mekan Tuğra Restaurant'tı deneyin ve kendinizi bol bol şımartın derim.

Adını Osmanlı sultanlarının imzası ve hangi devirde kaç kıtaya hükmettiğinin, bir güç ve egemenlik simgesi olan "tuğra"dan alan bu mekanda, Osmanlı motifli tabaklar, duvarlarda sultanlara ait portreler, masalarda bej örtü ve peçeteler, mavi özel tasarım tabaklar, osmanlıya ait karanfil ve lalelerle bezeli dekorasyon içinde kendinizi gerçekten o döneme ait bir sultan gibi hissediyorsunuz.

Biz bloggerlar için hazırlanan masaya oturur oturmaz otelin ilk Türk baş ahçısı Sezai Erdoğan, bizlere düzenlediği Klasik Osmanlı menüsü hakkında bilgi verdi.

Zengin bir Osmanlı mutfağı lezzetlerinden oluşan menüsünde, neler yok neler! Servisi, sunumu son derece şık ve lüks. Şarap seleksiyonu ise çok geniş.

Ben neler mi yedim?

Davetlisi olarak gittiğim #bumerangdeneyimgunleri etkinlikleri çerçevesinde bizim için özel olarak şef Ahmet Kara tarafından Tuğra restaurant & Lounge?ın Ekim sonu itibariyle yenilenen menü seçkilerinden bir demet.

Masaya oturur oturmaz hemen atıştırmalıklar geldi.. Sıcak keçi peyniri, tereyağı ve ezme üçlüsü, sunumu ve tadı ile hepimizin övgüsünü aldı.

Minik bakır kaplar içerisinde sunulan 'Beğendili Ali Nazik' yanında pofuduk ekmeği ile çok lezzetliydi... Özel çini motifli tabaklar içinde sunulan Klasik Tuğra ikram tabağında şimdiye kadar, hiç tatmamış olduğum gül suyu ve yapraklarıyla tatlandırılmış beyaz peynir ve kavun ikilisi ile nar taneli köz patlıcan beni başka alemlere götürdü. Nar'ı çok seven bir kişi olarak şimdiye kadar böyle bir sunumu nasıl da düşünemediğime yandım.

Deniz ürünleri allejimden dolayı tadamadığım Erik ve Damla Sakızlı Karides Pilakiyi yanımdaki arkadaşıma uzatırken içimin eridiğini de söylemeden duramayacağım. Ah bu alleji!

Diğer tadımlıklar, Çeşnili Lor Mahlutu, Fava, Mercimek Köftesi, Yaprak Sarma, Çerkez Tavuğu ve Humus yine dört dörtlüktü.

Resimler çekilip, dostluklar ilerlerken gelen Piruhi herşeyi ile mükemmeldi. Osmanlı döneminde ana yemeklerden önce digestive olarak servis edilen hurma, bal ve çeşitli baharatlarla hazırlanan Demirhindi Şerbeti de içimizi ferahlattı. Aslı temr-i hindi kelimesinden gelen ama zamanla değişerek demirhindi adını alan 'Demirhindi Şerbeti', mayhoş tadı ve lezzetiyle yarısına kadar kırılmış buzla doldurulmuş bardaklar içinde sunuldu bizlere.

Ana yemek olarak sunulan 'Soğan, domates, dereotu, tereyağı, ızgara mısır ekmeği, patates bastı ve zencefilli damla sakızı soslu' balık 'Pazı yaprağına sarılmış Fırınlanmış Orfoz balığı' veya et 'Külbastı' seçiminde ben yine tabii ki et'i tercih ettim.

Sofraya, Osmanlı motifleri ile bezeli gümüş kapaklarla getirilen, pek görkemli bir sunumu olan orta pişirilmiş Külbastı; İnce dilimlenmiş kuzu sırtı, patlıcan beğendi, kabak mücver ve nar ekşili kırmızı soğan sosu ile sunulurken, et adeta lokum yer gibi ağızda eriyordu.

Sultanların tatlı tabağına gelince; Fırınlanmış ayva, ılık bademli irmik helva, ev yapımı baklava, bol Şamfıstık kaplı dondurma rulosu yine muhteşemdi.

Çay, kahve ve lokum tabağı ile sonlanan yemek ve ahenkli soframız hiç bitmesin isterdim.

Çok özel bir ambiyansı olan bu restoranın fiyatları yüksek. Evet fiyatlar yüksek olabilir ama imkanınız varsa hiç olmazsa özel günlerinizde mutlaka gidin, deneyin derim...Ama aldığınız hizmet de ödediğiniz hesaba değecektir kanısındayım.